Saturday, September 28, 2019

Teknik bir konu - Bana lazım

Aslında Süper Emperyalizm makalem şu Türkçe makalemin devamıdır.

https://gazete.red/rusya-ve-cin-ekonomileri-1-sovyet-insasi/

Kısa dünya tarihi yazıyoruz.

Rusya ve Çin Ekonomileri 1: Sovyet İnşası

Bu makalede amacım, 1978 sonrasında Rusya ve Çin ekonomilerinin evrimlerini karşılaştırmak. Olur da okur bu kısa karşılaştırmalı ekonomi tarihi neden 1978’den başlıyor derse diye nedenlerimi ileride açıklayacağım. Ama bunu yapabilmek için önce biraz daha gerilere gitmem gerekecek.
Rusya için Ekim 1917 devrimi ve sonrasında Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin (SSCB’nin) 1922’de kurulmasıyla başlayıp, II. Dünya Savaşı sonunda Amerika Birleşik Devletleri (ABD) liderliğinde kurulan Bretton Woods sistemine değindikten sonra, Çin için Mao Zedong önderliğinde 1934-35’de gerçekleştirilen “Uzun Yürüyüş” ile başlayan devrim süreci sonunda Çin Halk Cumhuriyeti’nin (ÇHC) 1949’a kuruluşuna geleceğim.
Ve oradan 1978’e ilerleyeceğim. Ardından, 1978 sonrasında Rusya ve Çin ekonomileri nasıl evrildiler ve bugün nerelerde benzer, nerelerde farklılar gibi konuları tartışacağım.
1978’in önemi ise David Harvey’in 1978-1980 Deng-Volcker-Thatcher-Reagan Devrimi dediği ilk denemesi Şili’de yapılıp, ABD ve TÜSİAD destekli Kenan Evren ve Turgut Özal marifetiyle 1980’de Türkiye’ye de ulaşan ve adına neoliberalizm de denilen restorasyon programının dünyaya yayılmaya başladığı dönemin ilk yılı olmasıdır. Harvey’in devrim dediği bu döneme Deng’in adını da vermesi bir tesadüf değil. 1978, 1976’da ölen Başkan Mao’nun ardından iki yıllık iktidar mücadelesini kazanan Deng Xiaoping’in, Mart 1978’de Çin Halk Siyasi Danışma Konferansı Başkanı olup, Aralık 1978’de gücü tümüyle ele geçirdikten sonra ekonomik reformlara başladığı yıldır. Tesadüf o ki aynı yılın Aralık ayında 1991’de yıkılan SSCB’nin son Başkanı Michail Gorbachev Sovyetler Birliği Komünist Partisi Merkez Komitesi Sekreteri oldu.
Rusya/SSCB 1917-1940
1917’de ne olduğu okurların malumudur ama yine de oradan başlayayım. Birinci Dünya Savaşı sırasında son Rus Çarı İkinci Nicholas’ı Şubat 1917’de devirip yerine geçen Rusya Geçici Hükümeti, Vladimir Lenin önderliğindeki Bolşevikler tarafından Ekim 1917 devrimiyle 7 Kasım 1917’de yıkıldı, hemen arkasından bir iç savaş başladı ve kısa bir süre sonra, Ocak 1918’de, Lenin önderliğindeki Bolşevikler Rusya Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyeti’ni (RSFSC’yi) kurdular.
İç savaş döneminde Çarlık Rusyası’ndan kalan para ve bankacılık sisteminin yaşanılan hiperenflasyonun da etkisiyle dağıldığından da söz etmeliyim. Sıkça alıntılanan şu paragrafı Lenin Ekim 1917 devriminden kısa bir süre önce yazmıştır:
Büyük bankalar olmadan sosyalizm imkansız olurdu. Büyük bankalar, sosyalizmi yaratmak için ihtiyacımız olan ve kapitalistlerden hazır olarak alacağımız “devlet aygıtıdır”. . . . Büyüklerin en büyüğü, tek bir devlet bankası, her kırsal bölgede, her fabrikada şubeleriyle sosyalist aygıtın onda dokuz kadarını oluşturacak. Ülke genelinde defter tutma, mal üretimi ve dağıtımı muhasebesi olacak; bu, tabiri caizse, sosyalist toplumun iskeletinin doğasındaki bir şey olacak.
Devrimden hemen sonra da şunu dediği bilinir:
Ülkedeki bütün bankalar sovyetlerin denetimindeki tek bir banka haline getirilmeli.
Tabii ki yalnızca Lenin ve Bolşevikler değil bankacılar da bankacılık sisteminin önemini çok iyi biliyorlardı. Devrim sırasında Bolşevikler Çarlık Rusyası’ndan kalan Devlet Bankasının Petrograd’daki ana ofisini ele geçirdilerse de banka çalışanlarının direnişiyle karşılaştılar. Ertesi gün tüm ticari bankalar direnişe katıldılar ve açılmadılar. Bu bankalar boykotu, bankacılık sisteminin “sosyalist toplumun iskeleti” olmasını pratik olarak imkansızlaştırdı. Ancak, bu boykot ekonominin paralizine katkıda bulunduysa da −beklenenin tersine− Bolşeviklerin devrilmesine neden olmadı. Birkaç ay sonra bankacılık sistemindeki bu düzensizliğin üstesinden gelindi ve Devlet Bankası iyi kötü çalışır hale geldi (Garvy 1977).
Lenin önderliğindeki Bolşevikler Haziran 1918’e dek süren bir geçiş dönemi sonrasında Batılı tarihçilerin Savaş Komünizmi olarak adlandırdıkları ekonomi politikalarını başlatmak zorunda kaldılar. İÇ savaşın bittiği Mart 1921’e dek sürmüş bu ekonomik politikaların temel hatları şunlardır:
• Özel işletmelerin ve sanayinin karşılıksız kamulaştırılması;
• Köylülerin ürettiği artık tahıl ve diğer tarımsal ürünlerin karşılıksız devir alınması.
Yeni Ekonomik Politika
İç savaş Mart 1921’de bitip Savaş Komünizmi’nden Yeni Ekonomi Politikası’na (YEP’e) geçilirken, 21 Ekim 1921 günü yaptığı konuşmasında Yanlışımız başlığı altında Lenin şunları söyledi:
1918’in başlarında, barışçıl bir inşanın mümkün olacağı bir dönem bekliyorduk. Brest barışı imzalandığında, tehlike bir süredir azalıyor ve barışçıl bir inşanın başlaması mümkün olacak gibi gözüküyordu. Ancak yanıldık, çünkü 1918’de gerçek bir askeri tehlike bizi 1920 yılına kadar süren Çekoslovak isyanı ve iç savaşın patlaması biçiminde yakaladı. Kısmen bizi bunaltan savaş sorunlarından ve kısmen emperyalist savaş sona erdiğinde Cumhuriyetin kendisini içinde bulduğu umutsuz durumdan ötürü − bu şartlar ve diğer bazı nedenlerle, doğrudan komünist üretime ve dağıtıma geçme kararı verme yanlışını yaptık. Artık-gıda devir alma sistemi altında köylülerin bize fabrikalara dağıtabileceğimiz gerekli tahılı sağlayacağını ve böylece komünist üretimi ve dağıtımı başarabileceğimizi düşündük.
Bu planı kesin ve net bir şekilde tasarladığımızı söyleyemem; ama yaklaşık olarak bu çizgide hareket ettik. Bu, ne yazık ki, bir gerçek. Ne yazık ki diyorum, çünkü kısa deneyim bizi bu çizginin yanlış olduğuna, kapitalizmden sosyalizme geçişle ilgili daha önce yazdıklarımıza ters düştüğüne, yani komünizmin en düşük aşamasına bile yaklaşırken sosyalist muhasebe ve kontrol sürecini atlamanın imkansız olduğuna ikna etti. …
Ekonomik veriler de yapılanın yanlış olduğu konusunda Lenin’i haklı çıkarıyor. Gerçekten de zirai ve sınai üretim öylesine düşmüştü ki 1921’e gelindiğinde sınai üretim Birinci Dünya Savaşı öncesi sınai üretimin ancak yüzde yirmisi kadardı; tahıl ve diğer tarımsal ürün yetersizliğinden bir sürü şehir kıtlık tehditi altındaydı. Dahası, basılan sınırsız para nedeniyle gerçekleşen süperenflasyon sonrası para ortadan kalkmış, alış verişler takasla yapılır olmuştu. 1921 başlarında hoşnutsuzluk kırlardan kentlere yayılmış, grevler ve isyanlar başlamıştı.
Bu sorunlara çözüm olarak, yine yukarıdaki alıntıyı yaptığım konuşmasında Lenin’in “stratejik geri çekilme” olarak tanımladığı, YEP uygulanmaya başlandı. Sosyalizme geçiş amacıyla sınırlı bir kapitalizm ya da karma ekonomi denemesi.
YEP’le birlikte zorunlu artık tahıl devir alma sistemi bir tür aynî vergiyle değiştirildi ve köylüler artık ürünü tutup, kar amacıyla satabilir hale geldiler; küçük işletmelere özel girişimler olarak çalışma izni verildi; özel ticaret ve ücretler geri geldi ve çalışma zorunluluğu kaldırıldı. Ancak, büyük endüstrilerde devlet kontrolu sürdü; bu endüstrilere açık piyasada faaliyet gösterme izini verilirken, devlet fiyatları belirlemeye ve yöneticileri atamaya devam etti. Ayrıca, Ekim 1921’de yapılan bir başka önemli değişiklik de yeni RSFSC Devlet Bankasının kuruluşuyla geleneksel bankacılık ve kredi uygulamalarına geri dönüş oldu. Para istikrarının sağlanabilmesi için altına dayalı yeni bir para 1921 başlarından itibaren piyasaya sürüldü ve eski para 1925’te tümüyle ortadan kalkıncaya kadar çift paralı bir sistem sürdürüldü.
Nihayet, Ukrayna, Belarus ve Transkafkasya Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri’nin Rusya Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyeti’yle birleşmeleriyle 31 Aralık 1922’de SSCB kuruldu. Uygulaması 1921’de başlayan YEP, SSCB kurulduktan sonra da −1928’e dek− sürdürüldü. Ayrıca, 1923’te RSFSC Devlet Bankasının adı SSCB Devlet Bankası olarak değiştirildi ve banka 1930-32 kredi reformlarına dek −her ne kadar Lenin’in 1917’de hayal ettiği merkezi muhasebe ve denetim amaçlı “sosyalizm aygıtı” olamadıysa da− SSCB 1991’de yıkıldıktan sonra RSFSC’nin yerine kurulan Rusya Federasyonu merkez bankası Rusya Bankası kurulana dek ülkenin merkez bankası işlevini de gören ve kredi planlamasının yönetildiği SSCB’nin tek bankası olmayı sürdürdü. Lenin 1924’te öldükten sonra başlayan iktidar mücadelesini 1927’de kazanan Joseph Stalin’le 1928’de YEP’ten merkezi planlamaya geçildiğinde YEP, SSCB ekonomisini Rusya ekonomisinin Birinci Dünya Savaşı öncesindeki seviyesinin üzerine çıkarmayı başarmıştı.
Stalin liderliğinde 1928’de ilki yürürlüğe konulan Beş-Yıllık Planlarla geçilen merkezi planlı ekonomik modelin iki temel direği şunlardır:
• Hızlı sanayileşme;
• Tarımın kollektivizasyonu.
Tarımın kollektivizasyonunda temel amaç, kollektivizasyon başladığında ağırlıklı olarak bireysel çiftliklere dayalı tarımı büyük kolektif çiftlikler sistemine dönüştürme yoluyla tarımsal verimliliği artırarak büyüyen kentsel işgücünü beslemek için yeterince büyük tahıl rezervlerinin üretilmesini sağlamaktı. Ayrıca, kollektivizasyon yoluyla üretilmesi umulan tarımsal fazla ile sanayileşmenin fonlanması amaçlanıyordu. Bir üçüncü amaç da bir yandan büyük çiftçilerin (kulakların) ekonomik gücünü kırarken, diğer yandan artması beklenen tarımsal verimlilik nedeniyle birçok köylünün tarımsal üretim için gereksiz hale gelerek sanayi işçileri olmalarını sağlamaktı.
1929’da başlayıp yoğunlukla 1929-1933 arası süren kollektivizasyon 1940 yılına gelindiğinde köylü hanehalklarının yüzde doksan yedisinin kollektifleştirilmesine neden olmuştu. Ne yazık ki yalnızca kulaklar değil diğer köylülerin büyük bir kısmı da kollektivizasyona gönüllü olarak katılmayıp direndiklerinden sürecin insan −ve kollektifleşmeye direnen köylüler tarafından bir sürü hayvan katledildiğinden hayvan− maliyeti oldukça yüksek oldu.
Eski SSCB Devlet Planlama Komisyonu Başkanı Voznesensky (1949), kollektivizasyon sonucu 1928-1940 arasında reel gayri safi tarımsal hasılanın yüzde 53, tarımsal alanların yüzde 32, tahıl üretiminin yüzde 62 artığını bildiriyor. Hayvancılık alanında artışlar ise çok daha büyük: değişik hayvan türleri sayısında gözlenen artış yüzde 4000 ila yüzde 8000 arasında değişiyor. Hayvancılık alanında gözlenen bu inanılmaz büyümelerin yukarıda sözünü ettiğim hayvan katliamıyla bir ilişkisi olup olmadığını elimizde veri olmadığından söylemek mümkün değil ama geri kalan büyümeleri aynı dönemdeki ABD büyümeleriyle karşılaştıran birçok Batılı yazar bunlar o kadar etkileyici büyümeler değil diyorlar. Tabii Batılı yazarlar yukarıda sözünü ettiğim insan maliyetlerini sürekli gündeme getirirlerken, Sovyet yazarlar hiç insan maliyeti olmamış gibi davranıyorlar. Takdiri okuyucuya bırakıyorum.
Hızlı sanayileşme
Hızlı sanayileşmeye gelince, o alanda SSCB’nin en azından ekonomik anlamda çok daha başarılı olduğu ve İkinci Dünya Savaşı’na girmeden önce, yani 1940’da, ABD liderliğindeki Batı kapitalizmine tehdit oluşturacak hale geldiği herkesin malumudur. Bunu ileriki bölümlerde ayrıca tartışacağım.
Hızlı sanayileşme süreci tüm sanayi ve hizmetler sektörlerinin devletleştirilmesiyle başladı. Devletleştirilmiş kurumlara atanan yöneticilere merkezi planlamacılarca kotalar verilmeye başlandı ve sendikalar işçi verimliliğini artırmak için kullanılan mekanizmalara dönüştürüldü. Ayrıca, başta Ural Dağları olmak üzere birçok yerde yeni sanayi merkezleri geliştirildi ve ülke genelinde birçok yeni fabrika açıldı. Ancak, yatırımların büyük bölümü ağır sanayiye gittiğinden, tüketim mallarında yaygın bir yetersizlik yaşanıyordu.
Sözü yine eski SSCB Devlet Planlama Komisyonu Başkanı Voznesensky’ye (Voznesensky 1949) bırakayım:
• 1926-27 sabit fiyatlarıyla 1928’de 25 milyar ruble olan SSCB milli geliri, 1932’de 45,5 milyar ruble, 1937’de 96 milyar ruble ve 1940’ta 128 milyar ruble olmuştu: yani 12 yılda 5,12 kat bir büyüme;
• 1926-27 sabit fiyatlarıyla 1928’de 3,7 ruble olan sermaye yatırımları, 1932’de 18 milyar ruble, 1937’de 30 milyar ruble ve 1940’ta 43 milyar ruble olmuştu: yani 12 yılda 11,62 kat bir büyüme;
• 1926-27 fiyatlarıyla 1928’de 21,4 milyar ruble olan gayrı safi endüstriyel hasıla, 1932’de 43 milyar ruble, 1937’de 95,5 milyar ruble ve 1940’ta 138,5 milyar ruble olmuştu: yani 12 yılda 6,47 kat bir büyüme.
Görüldüğü üzere, bu büyümelerin oldukça çarpıcı büyümeler oldukları tartışma götürmüyor. Bu bölümü daha önce sözünü ettiğim 1930-32 kredi reformlarını kısaca özetleyerek bitireyim.
Ocak 1930’da başlayan kredi reformları, Mayıs 1932’de Devlet Bankasının yeniden düzenlenmesiyle sonlandı Devlet Bankası kısa dönemli finansmanla sınırlandırılırken, uzun dönemli finansman amacıyla dört banka oluşturuldu. Bu bankalar Prombank (Sanayi Bankası), Selkhozbank (Ziraat Bankası), Tsekombank (Belediye ve Emlak Bankası) ve Vsekobank (Kooperatif Bankası) bankalarıydılar. Böylelikle Devlet bankası ticari banka görevlerini bu dört bankaya devretti ve planlı kredi verme, dolaşımdaki parayı ve ödemeleri yönetme, nakit bütçelemesini yapma ve uluslararası ödemeleri yönetme görevlerini üstlendi. Yani kısmen hazine, kısmen merkez bankası işlevlerini gören bir bankaya dönüştü. Daha önce de dediğim gibi, SSCB’nin tüm tarihi boyunca bir merkez bankası olmadı.
Ekim 1917’den İkinci Dünya Savaşı’na kısa SSCB ekonomik tarihi kabaca böyledir.
DEVAM EDECEK.


EPW makalem: Süper Emperyalizmin Sonu mu?

https://www.epw.in/journal/2019/39/commentary/end-super-imperialism.html

Bazıları günde bir bir makale yazıyor, ben birkaç haftada bir. İçeriği üfürük olmasın diye. Buyrun. Size  kısa bir Süper Emperyalizm tarihi makalesi.

The End of Super Imperialism?

T Sabri Öncü (sabri.oncu@gmail.com) is an economist based in İstanbul, Turkey.
With intensifying concerns regarding the soundness and stability of the international monetary and financial system, calls for reforming it have been on the rise. One recent call was made by the Bank of England Governor Mark Harvey, in August 2019, in which he suggested a synthetic hegemonic currency to replace the US dollar as the key reserve currency. Whether such calls will lead to an end of the key reserve currency status of the dollar remains to be seen.
Oldrich Vasicek is an old friend. When I started my “quant” career in bonds in January 1994 in Walnut Creek, California, Oldrich was there. A recently graduated PhD in mathematics, I received my first real-life finance education from him.
Vasicek (1977), a statistician by trait, is famous for developing the first theory of term structure of default risk-free interests rates in 1977. But, despite this, he had been unfortunate until lately because his theory allowed for negative nominal interest rates. Many modellers considered this as a flaw because negative nominal interest rates were unimaginable then.
And recently, the entire term structures or in non-academic parlance yield curves of Denmark (on 24 July 2019), Switzerland (on 29 July 2019), Germany (on 5 August 2019) and the Netherlands (on 5 August 2019) went below zero. On 15 August 2019, Finland’s entire yield curve also went below zero, but the next day, the longest maturity rate was above zero. I presumed it would go below zero again and, as expected, it went below zero on 28 August for another day. Belgium and Sweden seem to appear next in line, although which one will win the competition remains uncertain.
Negative Interest Rates
Let us forget about the theories and look at the history of nominal interest rates starting from about 5,000 years ago (who knows, maybe earlier?) when lending for interest started (Hudson 2018). Although negative interest rates had occurred on some rare occasions in the past, such as on some gold deposits during the gold rush of 1848–55 in California as protection costs, the start of the “formal” history of negative interest rates goes back to the 1970s.
Given that Super Imperialism was kicked off in 1971 (Hudson 2003), it does not come as a surprise that the first “formal” negative interest rates had been imposed on bank deposits of foreigners in Switzerland from 1972 to 1978 to discourage capital inflows to ease the appreciation of the Swiss franc. But, what is Super Imperialism and what happened in 1971?
Super Imperialism
Super Imperialism is a term coined by Michael Hudson (1972, 2003) in his celebrated book, Super Imperialism. The Pluto (publisher of the 2003 edition of the book) press release on 25 November 2002 describes the concept as follows:
Past studies of imperialism have focused on how corporations invest in other countries, extracting profits and interest. This phenomenon occurs largely via private sector investors and exporters. But today’s novel form of international financial imperialism occurs among governments themselves, and specifically between the US Government and the central banks of nations running balance-of-payments surpluses.
The larger their surpluses grow, the more dollars they are obliged to put into US Treasury securities. Hence, the book’s title, Super Imperialism.
If you agree with this description, then the kick-off date of Super Imperialism was 15 August 1971, although the transition had taken place over about five years through the monetary crisis of 1968–73 and Super Imperialism formally started in 1973.
On the kick-off day, the then United States (US) President Richard Nixon gave his now-famous speech in which he announced his New Economic Policy in an address to the nation on “The Challenge of a Peacetime Economy.” He said:
We must create more and better jobs; we must stop the rise in the cost of living; we must protect the dollar from the attacks of international money speculators.
Among many policy tools to achieve these goals, he suspended the dollar’s convertibility into gold.
Bretton Woods System
Although there has been much debate on when exactly the US started to challenge the United Kingdom (UK), there is little doubt that the “official” US takeover of the world hegemony from the UK took place in Bretton Woods, New Hampshire at the Bretton Woods Conference from 1 to 22 July 1944.
At this conference, 700 delegates from 44 countries met to establish a new international monetary system in which they would go back to a gold standard following World War II. At the time, the US held about 75% of the world’s gold stock. So, rather than a gold standard, the countries ended up with a dollar standard in which the US would fix the price of gold at $35 per ounce, and the rest of the world would fix their currencies to the dollar, albeit in some adjustable window.
Two important institutions came out of the conference: The International Monetary Fund (IMF) or the Fund, and the International Bank for Reconstruction and Development (IBRD) or the Bank, which soon came to be called the World Bank. The task of the Fund was to assist for the countries to fix their currencies to the dollar by providing short-term loans during temporary balance-of-payment deficits. The task of the Bank, on the other hand, was to provide financial assistance for the reconstruction of the countries devastated by World War II and for others so that they can “develop”, although its purpose has eventually become lending to emerging and developing market countries only.
The US Department of State website states that these institutions were created with the following in mind:1
The lessons taken by US policymakers from the interwar period informed the institutions created at the conference. Officials such as President Franklin D Roosevelt and Secretary of State Cordell Hull were adherents of the Wilsonian belief that free trade not only promoted international prosperity, but also international peace. The experience of the 1930s certainly suggested as much. The policies adopted by governments to combat the Great Depression—high tariff barriers, competitive currency devaluations, discriminatory trading blocs—had contributed to creating an unstable international environment without improving the economic situation. This experience led international leaders to conclude that economic cooperation was the only way to achieve both peace and prosperity, at home and abroad.
So, according to the US Department of State, this conference was more about free trade than an international monetary system. The monetary system was to ensure that high tariff barriers, competitive currency devaluations, discriminatory trading blocs and the like did not occur.
Collapse of the Bretton Woods
While the US had been a debtor country for most of the pre-war period, World War I changed that. The US emerged from World War I as the world’s largest creditor and largest holder of gold, mostly running balance-of-payments surpluses. At the time of the Bretton Woods Conference, this was still the case. And this was the main reason why other countries eventually agreed to hold dollars as the gold equivalent in their central bank reserves. But, there was a problem in this arrangement.
The central banks held the reserve currencies mostly in the form of government bonds and less often, other financial assets of the reserve currency-issuing country, at least, back then. Hence, the US had to pump more dollars into the world financial system by borrowing more from the rest of the world.
I must add that in the US most real assets, especially those the US government deems strategic, are not up for sale to the foreigners. So foreigners do not have many options. What the US Department of State calls free trade on its website means that the US can freely trade whatever it wants. But, the others cannot.
Let me also add that since 1986, the US has been in a perennial balance-of-payments deficit and the world’s largest debtor country. As the US hardly ever pays its Treasury bonds because it keeps them rolling, this means that the US gets others to pay for its foreign expenditures, including its military adventures. In a nutshell, this is what Hudson (1972) defined as Super Imperialism, the seeds of which were planted at the Bretton Woods Conference. Whether the US negotiators knew what they were doing at the time is, of course, open for debate.
The system operated reasonably well until the 1960s as there had been little doubt that the US was fully capable of redeeming these dollars with its enormous gold stock. However, when an attack on the dollar and run on gold pushed the price of gold temporarily up to $40 per ounce in the autumn of 1960, the eyebrows began to raise. Fears that the US was approaching the point at which its debts soon would exceed the value of its gold stock began to spread.
Attacks on the dollar and runs on the gold had continued, and finally, on Thursday, 14 March 1968, a major run on gold on the London Gold Exchange ensued, forcing the US to request the UK to suspend the London Gold Exchange. On Friday, 15 March 1968, the London Gold Exchange was closed temporarily. On Sunday, 17 March 1968 in Washington DC, an informal agreement was reached with the central banks of Belgium, Germany, Italy, the Netherlands and the UK that they would stop converting their dollar reserves into gold. And on Monday, 18 March 1968, the US Congress repealed the requirement for a gold reserve to back the US dollar.
This was actually how the Bretton Woods system ended. What Nixon did on 15 August 1971 was just making it official. Since the US dollar was not backed by gold after 15 August 1971, it was made a floating currency. And by March 1973, all currencies were made floating and from a form of gold standard, the world moved to a form of US Treasury bond standard.
Finally, on 19 October 1976, the then President of the US Gerald Ford signed an act to put in law what was already true as a matter of formality.
Financial Crises
With the abandonment of capital controls after the start of Super Imperialism, capital started to flow across borders freely, and thus began a new era of financial crises. If I list only those crises I have personally experienced since I started my “quant” career in bonds in January 1994, I may run out of space. So rather than giving the full list, let me turn my attention to the last of the crises—the ongoing global financial crisis (GFC) that started in the summer of 2007. I have tried to chronicle the GFC in many articles in EPW and elsewhere, and my EPW readers would recall that I have always argued that the GFC has never ended (see, for example, Öncü 2015b). As my readers would know, I have been waiting for the end of the GFC like Waiting for Godot (Beckett 2011) and although, I am sure Godot will arrive one day, I still do not know when. And since the start of August 2019, I have started waiting for the end of Super Imperialism. I will explain why, but first, let me discuss some of the events of August 2019.
A Volatile Month: August 2019
The month began on Thursday, 1 August with a tweet of President Donald Trump announcing an additional 10% tariff on $300 billion in Chinese imports as of 1 September, and the world stocks and government bond yields started to fall. It must be that Trump is not one of those US policymakers who took lessons from the interwar period in which government policies, such as high tariff barriers, had contributed to creating an unstable international environment without improving the economic situation as the State Department had claimed.
Friday, 2 August was calm. The mayhem began on Monday, 5 August when China allowed its currency, the renminbi to fall to its lowest level against the dollar in more than a decade. The onshore renminbi traded at around 7.05 renminbi per dollar, and the world stocks and government bond yields fell even worse than they did on 1 August. Indeed, 5 August was the day when the entire yield curves of Germany and the Netherlands went below zero. Before further progress, let me go back to the history of the negative interest rates.
Although some ultra-short Japanese interest rates in the derivatives market had entered the negative territory for ultra-short periods in the 1990s, the second phase of the “formal” history of the negative interest rates started about seven months after the GFC reached its climax with the Lehman collapse of 15 September 2008 in Sweden in 2009.
Shortly after the US central bank, the Federal Reserve (Fed) started its first quantitative easing programme and the zero interest rate policy, the central bank of Sweden, the Riksbank, announced on 2 July 2009 that it lowered its repo rate (the rate at which it lends reserves to banks against collateral overnight) to 0.25%, pushing the deposit rate (the interest banks get for depositing reserves with the Riksbank overnight) down to -0.25%. Then in 2010, the European Debt Crisis started in Greece (Öncü 2015a). In response, Switzerland’s central bank, the Swiss National Bank, announced on 3 August 2011 that it was narrowing the target range for the three-month LIBOR from 0.00–0.75% to 0.00–0.25%. This pushed interest rates on the Swiss two-and three-year government bonds into negative territory and the rest is history.
Therefore, the fact that some more interest rates went negative on 5 August 2019 was not that novel. One novelty that occurred on 9 August 2019 that might have gone unnoticed was that Chase Bank, part of the New York-based JP Morgan Chase & Co, made the following announcement:2
Chase made the decision to exit the Canadian credit card market. As part of that exit, all credit card accounts were closed on or before March 2018. A further business decision has been made to forgive all outstanding balances in order to complete the exit.
One takeaway from this is that debt cancellation is not religious fiction or ideal as some think it is (Öncü 2017). If so chosen, it can happen even today, as the Chase Bank demonstrated in Canada. Indeed, negative interest rates also are a form of debt cancellation. You lend someone some money today to get less in the future. According to Hudson, rates will quickly go as negative as 25% and thus erase some of the debt burdens.3 However, I am less optimistic than him.
Then came Wednesday, 14 August. For no obvious reason, the 30 Year US Treasury bond yield dropped to its historical low below 2%. If you looked for a novelty, this was a novelty for sure. What was not novel was that on the same day, the spread between the 10-year and 2-year US Treasury yields went below zero. This spread is another measure of the US yield curve inversion (Öncü 2019). It has happened many times before, but the last time it happened was in the summer of 2007. When this inversion happens, many commentators start screaming, “recession.” Whether such an inversion signals recession or not is immaterial. If the market believes it does, it becomes a self-fulfilling prophecy.
An interesting observation came on 19 August 2019.4 The observation is this:
A 4-sigma event would be expected to happen once or twice in a trading lifetime—according to the most popular VaR-based risk models. We’ve seen 10 of those this month in Treasuries. What we should have learned from the GFC has been all but forgotten. What the market had considered to be impossibilities (or at least highly unlikely…) is quickly becoming the norm.
This may sound too technical. The author essentially is saying that if daily yield changes were distributed normally (assuming 252 trading days a year), the observed jumps in the US Treasury yields in the first half of August 2019 would have had an approximate daily frequency of once every 63 years. No one can claim the normal distribution of daily yield changes. But, if these many jumps happen in about 15 days, it is not normal. The last time something like this happened was in 2008. First, around the Bear Stearns collapse of 14 March 2008, and then, around the Lehman collapse of 15 September 2008.
But, the most important event of August 2019 was Mark Carney’s, the current governor of the Bank of England, speech at the Fed Jackson Hole Symposium on 23 August 2019.
When change comes, it shouldn’t be to swap one currency hegemon for another. Any unipolar system is unsuited to a multi-polar world. We would do well to think through every opportunity, including those presented by new technologies, to create a more balanced and effective system. (excerpt from Carney’s speech)5
Here is a second excerpt:
Even if the initial variants of the idea prove wanting, the concept is intriguing. It is worth considering how an SHC in the IMFS could support better global outcomes, given the scale of the challenges of the current IMFS and the risks in transition to a new hegemonic reserve currency like the Renminbi.6
Conclusions
Carney’s synthetic hegemonic currency (SHC) proposal at the Fed Jackson Hole 2019 Symposium is reminiscent of Keynes’s bancor proposal at the Bretton Woods Conference of 1944 (Keynes 1943):
The proposal is to establish a Currency Union, here designated an International Clearing Union, based on international bank-money, called (let us say) bancor, fixed (but not unalterably) in terms of gold and accepted as the equivalent of gold by the British Commonwealth and the United States and all members of the Union for the purpose of settling international balances.
Of course, neither Carney is Keynes, nor is the Fed Jackson Hole Symposium 2019 the Bretton Woods Conference 1944. Further, Carney is not the first major central bank governor who made such a proposal. Others have also made similar proposals and one of the first ones was Zhou Xiaochuan, the Governor of the People’s Bank of China. Shortly after the Lehman collapse of 15 September 2008, on 23 March 2009 in the Bank of International Settlements (BIS) journal BIS Review, Governor Xiaochuan wrote:7
The desirable goal of reforming the international monetary system, therefore, is to create an international reserve currency that is disconnected from individual nations and is able to remain stable in the long run, thus removing the inherent deficiencies caused by using credit-based national currencies.
As Carney said on 23 August 2019 and Zhou appears to have agreed on 23 March 2009, “we need to improve the structure of the current IMFS.” Of course, Carney could not have said the following at the Jackson Hole Symposium, but I can write it here:
Our international monetary and financial system is broken. Indeed, it was this conclusion and the observations I have made in this and other articles that led me to ask the question in the title of this article: Are we approaching the end of Super Imperialism?
Notes
6 SHC is the abbreviation for synthetic hegemonic currency, and IMFS is the abbreviation for international monetary and financial system.
References
Beckett, S (2011): Waiting for Godot, New York: Grove Press.
Hudson, M (1972): Super Imperialism: The Economic Strategy of American Empire, New York: Holt, Rinehart and Winston.
— (2003): Super Imperialism: The Origin and Fundamentals of US World Dominance, London: Pluto Press.
— (2018): ... and Forgive Them Their Debts: Lending, Foreclosure and Redemption From Bronze Age Finance to the Jubilee Year, New York: ISLET.
Keynes, J M (1943): “Proposals for an International Clearing Union,” White Paper given to British Government in April.
Öncü, T S (2015a): “Greece, Its International Creditors and the Euro,” Economic & Political Weekly, Vol 50, No 7, pp 10–12.
— (2015b): “When Will the Next Financial Crisis Start?” Economic & Political Weekly, Vol 50, No 24, pp 10–12.
— (2017): “Bad Bank Proposal for India,” Economic & Political Weekly, Vol 52, No 10, pp 12–15.
— (2019): “Thus Spoke the Bond Market,” Economic & Political Weekly, Vol 54, No 6, pp 10–12.
Vasicek, O (1977): “An Equilibrium Characterization of the Term Structure,” Journal of Finance, Vol 5, No 2, pp 177–88.
Updated On : 27th Sep, 2019

Thursday, September 26, 2019

Burası Mumbai değil New York



ABD için hiç hoş değil - Trump ne yapıyorsa, yaptıkları doları ters etkiliyor.


İstanbul'da deprem - Hiperbolik dalgalar

İstanbul'da bugünkü 5.9 şiddetinde depreme sevindim. Bu şiddette 5-10 deprem olsa arka arkaya, yakın zamanda çok büyük şiddette bir deprem olması olasılığı azalır. Faylardaki gerilim düşer çünkü. Ulan. Sen her şeyi mi biliyorsun da böyle laflar ediyorsun demeyin. Depremler aslında hiperbolik dalgalardır ve hiperbolik dalgalar doktora tezimin konusudur. Hiperbolik dalgalar konusunda yazılmış ondan artık ciddi bilimsel makalem var. Tahvillere geçmeden önce yaptığım iş oydu. Keşke bu şiddetlerde böyle bir sürü deprem olsa arka arkaya o coğrafyada. Can ve mal kaybı çok daha az olur.

Bu da gözümüzün önünde dursun: ABD verim eğrisi-resesyon ilişkisi


Tasarruf yatırım fonlamaz - Bu makalenin başlığı bu.

Yazan da ben değilim. Fabian Lindner diye bir arkadaş. Çok güzel anlatıyor neden böyle olduğunu.

https://www.boeckler.de/pdf/p_imk_wp_100_2012.pdf

Şirket kaldıraçları ile ilgili - Çin - Bana lazım

Muhteşem bir makale - S&P500 gider artık, çünkü cephane tükendi

https://realinvestmentadvice.com/peak-buybacks-has-corporate-indulgence-hit-its-limits/

Şu da çok güzel bir grafik.



Bu da güzel.



Cephanenin tükendiği bunlardan belli.

Fonlama likiditesi krizi artık resmi - Fed bugün 110 milyar dolar basmış

https://markets.businessinsider.com/news/stocks/fed-repo-injects-110-billion-into-market-amid-surging-demand-2019-9-1028556859?utm_campaign=browser_notification&utm_source=desktop

Krizin ikinci ayağının bu yıl başlayacağı beklentim de gerçekleşti gibi. Son çeyrekte başlamasını bekliyordum. Ama üçüncü çeyreğin son ayı da kötü sayılmaz. Bir aylık hata bu işte ciddi bir yanılgı değildir. O kadar hata olur.

Wednesday, September 25, 2019

Kapitalizmi reset etmenin yolunu açıklıyorum.

Financial Times, “Kapitalizm: Reset zamanı” diye bir kampanyaya başladı ya. Maalesef kapitalizmin reset düğmesi yok. Zaten reset edilmesi de mümkün değil. Yıkmak gerek ve yolu çok basit. Tüm ülkelerde faizler artırılsın. 5-10 puan filan. Görün bakın kapitalizm kalıyor mu?

Monday, September 23, 2019

Rantiye kapitalizmi diye bir şey var mıdır?

Yoktur. Rant ve rantiye kapitalizmin olmazsa olmazlarıdır. Jerome Ross bu konuyu yazmış Financial Times'da yazan Martin Wolf'a cevap olarak. Çok güzel.

https://www.newstatesman.com/politics/economy/2019/09/rentier-capitalism-does-not-come-reset-button

Son 2 yıldır S&P500

Pek heyecanlı durmuyor. Değil mi? 2018 başından beri 5-6 kez göçüşe geçmiş, nasılsa hepsinde kurtarmışlar. Bakalım şimdi ne olacak?


Bunu da ben değil Holger Zschaepitz diyor: Alman bankacılık sisteminin yavaş ölümü ivmeleniyor. ‏

https://twitter.com/Schuldensuehner/status/1175660213988450304

Asıl Avrozon bankacılık sistemi ölüyor.

Hep diyorum ya. Bu dediklerimi ilk diyen ben değilim. Keynes de demiş.

Şuradan bir alıntı.

https://archive.org/stream/in.ernet.dli.2015.45480/2015.45480.A-Treatise-On-Money--Vol1_djvu.txt

"But we shall be concerned in what follows with banks of the fully developed modern type existing as going concerns.

Such a bank creates claims against itself for the delivery of money, i.e. what, hereafter, we shall call Deposits, in two ways. In the first place it creates them in favour of individual depositors against value received in the shape either of cash or of an order  (i.e. a cheque) authorising the transfer of a deposit in some bank (either another bank or itself). A member of the public comes along with cash in his pocket or with a cheque drawn on a bank, which he hands in on the understanding that he is entitled in return to a claim to cash (i.e. a deposit) which he can either exercise or transfer to someone else. 

But there is a second way in which a bank may create a claim against itself. It may itself purchase assets, i.e. add to its investments, and pay for them, in the first instance at least, by establishing a claim against itself. Or the bank may create a claim against itself in favour of a borrower, in return for his promise of subsequent reimbursement; i.e. it may make loans or advances.

In both cases the bank creates the deposit; for only the bank itself can authorise the creation of a deposit in its books entitling the customer to draw cash or to transfer his claim to the order of someone else; and there is no difference between the two except in the nature of the inducement offered to the bank to create the deposit."

ABD artık rezervleri ile ilgili - Bana lazım

Küresel Finansal Krizi hazırlayan önemli yasal değişilikler.

İngilizce ama bulunsun. Bunu ben hazırlamıştım.

Bu BIS verileri bazı ülkeler için finansal olmayan özel sektör borçunun yurtiçi gelire oranları.

Türkiye yükselen piyasalar arasında Çin'den sonra bu oran itibarıyla en yukarıda. Gerçi Çek Cumhuriyetini nereye koyacağımı bilemedim. Merkez ülkelerde bu oran çok daha yüksek ve zaten temelde bu nedenle merkez ülkelerde büyüme neredeyse durdu. Gerçi ülkeden ülkeye değişir ama bu oran %50 üzerine çıktığında sıkıntı olur. Bu özel finansal olmayan sektör borç oranlarının düşürülmesi gerek. Sorun devlet borcu değildir. Özel borçtur. Hep dediğim gibi: "Sorun Özel Borç, Şapşal!"



Yatırımlar tasarrufların sonucu değildir - Tasarruflar yatırımların sonucudur.

Bunu diyen de ben değilim. En azından ilk diyen ben değilim.

Yatırımlar tasarruflarla fonlanır diyenler (ki anaakım iktisatçıların hemen hepsi öyle diyorlar) güneş dünyanın etrafında dönüyor demekten farklı bir şey yapmıyorlar. Güneş doğudan doğup batıdan batıyor olduğundan, zamanında neredeyse bütün insanlık güneşin dünya etrafında döndüğüne inanıyordu. Halbuki dünya hem kendi etrafında hem de güneş etrafında dönüyor. Ondan güneş doğudan doğup batıdan batıyor gibi gözüküyor.

Benzer şekilde, yatırımlar (aslında dönem içerisindeki net servet artışı) ile tasarruflar (bu da dönem içerisindeki aynı net servet artışı) birbirlerine eşit olduklarından, anaakım iktisatçılar yatırımlar tasarruflarla fonlanır diyorlar. Bu güneş dünyanın etrafında dönüyor demekten farklı değil.

Halbuki tasarruf dönem içerisindeki net servet artışının muhasebe kaydından başka bir şey değildir. Net servet artışı ise iki yerden gelir: 1) dönem içi yatırımlardan; 2) fiyat ve miktar değişikliklerinden kaynaklı olarak dönem başındaki servetin dönem sonunda değerinin değişiminden. Yatırımlar da çoklukla krediyle ve varsa birikmiş servetin bir kısmıyla fonlanırlar.

Yani tasarrufların nedeni yatırımlardır (ve fiyat ve miktar değişikliklerinden kaynaklı olarak dönem başındaki servetin dönem sonunda değerinin değişimidir). Böyle olduğunu görmek de güneşin dünya etrafında döndüğü yanlışını düzeltip dünyanın hem kendi etrafında hem de güneş etrafında döndüğünü görmekten farklı değil.

Bir yanlışa neredeyse bütün insanlık inanıyor diye o yanlış doğru olmuyor. Yanlışın düzeltilmesi gerek.

++++++++++++++++++++

Aşağıdaki muhteşem makalede bu anlattıklarım ve başka şeyler ayrıntılarıyla tartışılıyor.

 https://www.annpettifor.com/2018/10/deficit-financing-or-deficit-reduction-financing/

Sunday, September 22, 2019

Coppola: Bankaları anlamıyorsanız, haklarında yazmayın.

Bunu Frances Coppola demiş. Ben de bunu deyip durmuyor muydum?

https://www.forbes.com/sites/francescoppola/2019/09/17/if-you-dont-understand-banks-dont-write-about-them/amp/?__twitter_impression=true

Bu da hep dediğim bir şey:

"Having to explain all this again has made me realize that the new generation of economists is every bit as ill-informed as the old one. Though this is not surprising. After all, they’ve been taught by them. The “money multiplier” has been shown many times to be an inadequate and misleading explanation of how banks work, yet it still features in many undergraduate economic courses. No university would teach the Ptolemaic system to young astrophysicists, so why are they still teaching its financial equivalent to young economists?"

Bugün üniversitelerde güneşin dünya etrafında döndüğünü anlatmakla kısmi rezerv bankacılığını anlatmak arasında bir fark yok. Nedense üniversitelerde kimse güneşin dünya etrafında döndüğünü anlatmıyor ama konuyla ilgili neredeyse bütün ekonomi ve finans derslerinde kısmi rezerv bankacılığı anlatılıyor.

Hala.

Yok öyle bir şey.

Güneş dünya etrafında dönmüyor.

Saturday, September 21, 2019

Her evde olsa iyi olur bazı kitaplar

Bende başkaları da olmasa niye herbiri 7 katlı, bir araya konulduğunda L olan iki kütüphane yapayım? Ama en azından bu kitaplar her eve lazım.

Bir sonraki EPW makalemin konusu belli oldu: Sayınlar Erdoğan ve Modi üzerine

Hazine Tek Hesabı diye bir şey duydunuz mu? Duymadıysanız, Mahfi Eğilmez Hocam sitesinde anlatıyor. Oradan öğrenebilirsiniz. Bir de yedek akçe konusu var. Bu konuda en düzgün şeyi genç kardeşim Selva Demiralp yazdı. Onun yazdıklarına bakın. Şu kadarını diyeyim: hem Türkiye, hem de Hindistan merkez bankalarını kutluyorum. Bu kadar akıllı bir şey yapılabilir mekanik olarak. Peki bu yapılan anlamlı mı? Vatandaşa paranın ne olduğunu hissettirmesi açışından anlamlı. Ama vatandaşa paranın ne olduğunu hissettirmek anlamlı mı?

Friday, September 20, 2019

IIF Türkiye verileri - Bana lazım

Likidite krizi ile ilgili-Bana lazım

Kütüphane bitti.

Bunu ben yaptım. Bundan bir tane daha yapacağım ama onun rafları daha uzun olacak. Uygun bir fiyattan isteyen olursa ona da yaparım. Bunlar inşaat tahtaları olduğundan malzeme çok pahalı değil. Ama emek çok pahalı yapan çok kalifiye olduğundan.




Bu da bir başka heyecan. Rosengren WeWork sistemik krize neden olabilir demiş

Bunlardan çoğalıyor

Martin Wolf'un Çarşamba yazdıkları meydanda. Bugün de bu geldi:

https://www.project-syndicate.org/onpoint/can-capitalist-democracy-survive-by-william-janeway-2019-09?utm_source=Project%20Syndicate%20Newsletter&utm_campaign=6f832096b3-op_newsletter_2019_20_09&utm_medium=email&utm_term=0_73bad5b7d8-6f832096b3-93773737&mc_cid=6f832096b3&mc_eid=cf73d33f64&barrier=accesspaylog

Böyle şeyler çoğaldığında ortalıkta bir kriz var demektir. Yoksa bu kadar akıllı insan kapitalizmi kapitalistlerden kurtarmaya çalışmaz. Bu arada, Martin Wolf dediklerimin çoğunu demiş. Sorun kiradır diyorum ya. Ben ayrıca kira ribadır ve İslam'da haramdır diyorum. 

Fed 75 milyar daha basmış ve basmaya devam edeceğim demiş.

Hindistan Türkiye'den örnek almış: Özünde bizim yedek akçe hikayesi bu

https://www.zerohedge.com/economics/india-launches-mmt-indian-stocks-soar-after-surprise-central-bank-funded-tax-cut

Benim öneriyi okuyup ciddiye alsalar daha neler yaparlar da ciddiye almıyorlar. Ama önerim EPW'da çıktı. O dergi Hindistan'da bütün hükümet kurumlarında okunuyor. Belki de bir şeyler kapmışlardır dediklerimden.

Sıkıntı burada: artık rezervler çok düştü


Bunlarla köfte-ekmek alınmaz. Bu paralar (rezervler) bankalar arasındaki ödemelerde geçer. Bunlar çok düştü. Bu nedenle Kasım'da QE4'ün başlama olasılığı yüksek.

Bir de soru:

Niye iki haftada bir değişiyor bunlar?

Sorularla devam:

Niye ayın ikinci ve dördüncü Çarşambaları? Önce mevduatlar, sonra rezervler olduğundan olmasın? Gerçi bunlar zorunlu değil fazla rezervler ama bunları da zorunlu rezervleri değiştirdikçe değiştirmek zorunda kalıyorlar. Çünkü bunların bir kısmı zorunlu rezerv oluyorlar 15 günde bir.

Bakalım Goldman'ın tahmin ettiği gibi QE4 Kasım'da başlayacak mı?

https://twitter.com/zerohedge/status/1175034479175438336

Bence başlar. Fonlama likiditesi krizini engellemesinin başka yolu var gibi durmuyor. Tabii engelleyebilirse.

Wednesday, September 18, 2019

Bu inanılması çok zor bir sıçrama

Son iki güne bakın. Olmaması gerekir böyle bir şeyin. Oluyorsa bir sıkıntı var demektir.


Neden Twitter'a dönmeyeceğim.

Bir sürü arkadaş Hocam artık Tweeter'a dön filan diyorlar. Dönmeyeceğim. Dönmememin üç nedeni var.

1) Bir hacker ben uyurken benim hesaptan ağıza alınmayacak küfürler etmiş. Bu yüzden hesabı kapattım daha edemesin diye. Bir kez hack ettiyse yine eder.

2) Zaten çok yorulmuştum. Sürekli kavga. Saldırıyorlar, hele dediklerin herkese ters ise. Sürekli kavga ruh sağlığı bozucu bir şey. Tweeter'i bırakalı beri çok rahat ettim.

3) Daha anlamlı şeylere daha çok vaktim oluyor. Şöyle şeyler yapıyorum.


Bunlar kütüphane olacak. Ben yaptım bunları.

Anafikir de şu:



Bu 7 katlı bir kütüphane olacak tabii. İsteyen olursa 5-6 bin liraya ona da yaparım. Fikir basit de yapması zaman alıyor.

Aaaa. Powell QE-4 geliyor demiş.

Atilla Yeşilada kardeşimi gözlerinden öpüyorum. Ben ona durum düşündüğün gibi değil dediydim de inanmadıydı iki buçuk yıl önce. Kim bilir, belki artık inanıyordur.

https://www.zerohedge.com/markets/powell-confirms-qe4-coming-just-not-today

Bravo Fed: 25 baz puanlık indirim az ama öz.

Çok sevindim. Bu 25 puanlık indirimi yapmasaydınız çok ayıp olurdu. Bravo.

https://www.investing.com/news/stock-market-news/stocks--wall-street-rebounds-to-end-flat-after-rate-cut-1981115

Bütün aşklar böyle başlar: Fonlama likiditesi sıkıntıları

Finansal piyasalarda sıkıntılar fonlama likiditesi sorunlarıyla başlar. Finansal piyasalar zaten sıkıntılı da sıkıntıların krize dönüşmesi fonlama likiditesi sorunlarıyla başlar.

https://seekingalpha.com/article/4292186-technically-speaking-risk-liquidity-driven-event?lift_email_rec=false

Çok güzel bir makale yukarıdaki. Yaşanmakta olan fonlama likiditesi sıkıntıları bu ay fonlama likiditesi krizine dönüşebilir. Dönüşürse, Eylül 2019 tarihi bir ay olacak. Fonlama likiditesi nedir, burada anlatıyorum:

http://www.primeeconomics.org/articles/when-will-the-next-financial-crisis-start-what-straw-will-break-the-finance-sectors-back


Bir siyah kuğu olayı olmuş

https://www.zerohedge.com/markets/fed-funds-prints-230-breaching-target-range-libor-replacement-soars-remarkable-525

Siyah kuğu o en sağdaki sıçrama. Bunun olması para piyasasında likidite sorunu olduğu anlamına gelir. 2007'de küresel finansal kriz böyle siyah kuğularla başlamıştı.

Monday, September 16, 2019

İnanılmaz güzellikte bir makale.

https://www.researchgate.net/profile/Sergio_Rossi3/publication/271215539_The_2007-9_financial_crisis_an_endogenous-money_view/links/54cb4d670cf2c70ce5254a9f/The-2007-9-financial-crisis-an-endogenous-money-view.pdf

Buraya koyayım da kaybolmasın. Bir insan konuyu bu kadar iyi nasıl anlamış olabilir?

Gerçi bazı yanlışları da yok değil ama olsun.

Bana lazım

Bunlar da olmaması gereken şeyler.

ABD'de resesyon kredi yatırımcılarının üçüncü en büyük korkusu olmuş

Aaa. Uzun dönemli ABD Hazine faizleri yine düşmüşler

Bugün başka işlerle meşguldum. Pek piyasalara bakamadım. Az önce bir baktım. Bir de ne göreyim?

Uzun dönemli ABD Hazine faizleri yine düşmüşler. Düşerler demedim miydi diyeceğim, yine ayıp olacak. Bugünler kaotik günler. Bu ay önemli bir olay olmazsa önümüzdeki ay olur. Önümüzdeki ay olmazsa bir sonraki ay olur. Acıklı bir olay olmasına çok yaklaştık. Öyle gibi duruyor.

Hesapta bundan düşmüş bizim faizler:

https://www.bloomberght.com/kuresel-piyasalar-petrol-siha-saldirisi-sonrasinda-sert-yukseldi-2232844

Laf tabii.

Bunlar içsel mi, dışsal mı?

Şok mu yani bunlar?

Saturday, September 14, 2019

Bakalım önümüzdeki hafta ABD faizlerine ne olacak?

Gözüktüğü kadarıyla spekülatörler ve serbest fonlar faizlerin düşeceği yönünde iyimserleşmişler. Göreceğiz. ABD faizleri yeniden düşmeye başlayacaklar da ne zaman başlayacakları belli değil.

https://www.reuters.com/article/usa-bonds-cftc/update-1-speculators-pared-bearish-us-bond-bets-before-market-sell-off-idUSL2N2641DA

Avro cinsinden altın rekor kırdı. Gümüş de uçuyor.

https://www.sovereignman.com/trends/the-price-of-gold-just-hit-a-record-high-25562/

Faizler negatif olursa altın ve gümüşe de bu olur.

Küresel resesyon tanımı üzerine bir yazı: Yüzde 2,5 mi, yüzde 3 mü?

Avrupa Merkez Bankasının yapacağı QE-II bir işe yaramaz.

Bırakın onu, hiçbir QE bir işe yaramaz. İkinci el piyasadan tahvil aldığında, finans sektörüne spekülasyon için para veriyorsun. Varlık fiyatı enflasyonu olur ama tüketici enflasyonu olmaz. Enflasyon istiyorsan, parayı harcayacaklara ver, o daha iyi. Aslında en iyisi, rezervlerle bankalardan kredileri al ve sil. Bir sürü özel borç silinmiş olur. Reel sektör (hanehalkları ve reel şirketler) borç yükünden büyük ölçüde kurtulur. O zaman tüketici enflasyonu da olur, işsizlik düşüp gelirler artacağından. Tabii herkesinki silinmeyecek. Kimlerin borçlarının silineceği iyi belirlenmeli.


https://www.cnbc.com/2019/09/13/qe-infinity-economists-believe-ecb-bond-buying-could-run-for-years.html?__source=twitter%7Cmain

Bir IMF makalesi 15 trilyon dolarlık küresel doğrudan yatırım fantom sermayedir diyor.

Fantom sermaye, vergiden kaçınmak için yapılan yatırımalar. Genellikle kabuk şirketler üzerinden yapılıyor. Yani aslında reel bir yatırım yok. Yasal ama fiziksel varlığı olmayan bir kağıt şirket kurulup, bütün bilanço ve gelir tablosu o şirkete aktarılıyor. Dolayısıyla vergileri o kabuk şirket ödüyor. Dünyanın en büyük doğrudan yatırım alan ülkesi Lüksemburg. 600 bin kişilik bir ülke, 4 trilyon dolarlık doğrudan yatırım almış. Lüksemburg vergi cenneti.

https://www.imf.org/external/pubs/ft/fandd/2019/09/pdf/the-rise-of-phantom-FDI-in-tax-havens-damgaard.pdf

Friday, September 13, 2019

Sorun Özel Borç, Şapşal!

Durum buyken buradan kan çıkmaması mümkün değil. ABD'de finansal olmayan şirketlerin borçlarının ABD yurtiçi gelirine oranı uçtu gitti. Yatırım yapmıyorlar ki. Borçlanarak kendi hisselerini geri alıyorlar. Hisse başına karları artıyor hisse senedi sayıları azaldığından ama gelirleri artmıyor. Azalıyor.




Ayrıca bu arkadaş da dediğimi diyor. Özel borç durumu anlattığı gibiyken yakında resesyon kaçınılmaz.

http://charleshughsmith.blogspot.com/2019/09/what-relief-that-us-and-global.html

ABD 10-Yıl faizinde 10 günde kan çıktı

3 Eylül'de 1,462% olan faiz 13 Eylül'de an itibarıyla 1,903%. Bu kadar zamanda 44 baz puanı çok büyük. Birileri milyarlar kaybetti. Bunun acısı çıkar.

TİM/Gülle: Faizlerdeki düşüşün finansman konusunu kısa zamanda çözeceğini düşünüyoruz

Bence de öyle. Hızlanan bir kredi genişlemesi yaşayacağız gibi duruyor. Ama bu o kadar hoş bir şey değil. Para arzı çok hızlı artarsa lira düşer. Hakkımızda hayırlısı.

https://www.bloomberght.com/timgulle-faizlerdeki-dususun-finansman-konusunu-kisa-zamanda-cozecegini-dusunuyoruz-2232783

Softbank

https://finance.yahoo.com/news/top-softbank-investments-slammed-wall-043705158.html

Gidiyor bu arkadaşlar. Japonya merkez bankası Bank of Japan bunları kurtarmalı. Sonra sorun çıkar. Ayrıca Arrowgrass Capital Partners diye bir serbest fona da bugün 1 milyar dolarlık bir gölge banka hücumu olunca fon kapanmış. Paraları geri veriyormuş. 2017 yazında fonun büyüklüğü 6.7 milyar dolarmış. Bu oynaklıkta her şey olabilir. ABD faizleri de iyice alıp başlarını gittiler. Onlar yükseldikçe hisseler düşer. Bugün açılıştan bu yana ABD 10 Yıl faizi 12 baz puanından fazla yükseldi. Bu çok büyük bir günlük oynama. Birilerinin canı kötü yanmış olmalı.

Libra gizli emperyalizmdir

3 satte 10 ve 30-Yıl ABD Hazine faizleri 7 baz puanı sıçradılar

Bunlar sıkça görülen şeyler değiller. Hakkımızda hayırlısı.

ABD Hazine faizlerinde gözlenen sıçramalar inanılacak gibi değiller

Bu faizlerde bugünlerde gözlenilen büyüklükte sıçramaların olması normal değil. Ağustos başından beri bu faizlerde çok büyük sıçramalar oluyor.  Bunlardan bu sıklıkta bu kadar çok olduğunda yakınlarda hoş olmayan bir şeyler olacak demektir. Sıçramanın yönünün ne olduğu fark etmez. Aşağıya doğru da olsa, yukarıya doğru da olsa bu büyüklükte olmamalı bu sıçramalar. Oluyorlarsa sıkıntı var. 

Kont Draghila

Böyle başlık atmış Alman gazetesi Bild. Ben de şöyle dememiş miydim?

"Bizde faizi düşürmenin ilk sorunu, birikimleri üzerinden yaşayanların gelirlerinin düşüyor olması."

Almanya'da da öyle oluyor AMB faiz düşürdükçe. Almanların sıkıntısı bu.

https://uk.reuters.com/article/uk-ecb-policy-germany/count-draghila-is-sucking-our-accounts-dry-says-german-daily-bild-idUKKCN1VY0MG#targetText='Count%20Draghila%20is%20sucking%20our,dry'%2C%20says%20German%20daily%20Bild&targetText=BERLIN%20(Reuters)%20%2D%20Mass%2D,rates%20deeper%20into%20negative%20territory.

TCMB'nin faiz düşürmesi şimdilik bir sorun yaratmamış

Türkiye'ye bakmıyordum son günlerde, bugün baktım. TCMB politika faizini 350 baz puanı düşürmüş. Şaşırtıcı gelmedi. Dünya merkez bankalarının yeni bir faiz düşürme dönemine girdik. Herkes düşürüyor. Bizde faizi düşürmenin ilk sorunu, birikimleri üzerinden yaşayanların gelirlerinin düşüyor olması. Dolarizasyonu artırır. İkincisi de kredi genişlemesine yol açacak olması. Bu da sonunda cari açığı artıracaktır. O zaman da dolar yükselir.

Son makalemi bitirirken şöyle demiştim:

Uluslararası parasal ve finansal sistemimiz bozuk.

Durum böyle iken çok da fazla denilebilecek bir şey yok. Bu tür şeyleri yaşayıp gideceğiz daha bir süre. Ta ki bıçak kemiği kırana dek. Şimdilik yalnızca kemiğe dayanmış durumda.