Monday, July 28, 2014

14 yil oncesinden bir uyari

Bir Uyarı

10 Mart 2000

Dünkü ATV-Siyaset Meydanı programında ne oldu merak ettim, gazetelere bakıyordum. Sabah, Milliyet, Radikal ve benzerlerinden pek umudum olmadığından, Cumhuriyet ve Evrensel gibi gazetelere, tabii!

Cumhuriyet'te "Sabancı' nin Evlilik Teklifi" başlıklı bir haber gözüme çarptı. Zaten aşağıda, okumayanlar için. Bu mektubu yazma nedenim, tüm dünyada giderek hızlanmakta olan tekelleşmeyi, hani olur ya, belki hala farketmeyenler vardır düşüncesi. Belki de böyle bir listeye bu türde bir uyarı yazmak yersiz. Yine de tutamadım kendimi: finans işiyle uğraştığımdan, son birkaç yıldır tahammül edilemeyecek düzeye varan şirket birleşmelerini gün be gün izliyorum. Üstüne üstlük, bir sürü etnik savaşlar, din savaşları ve çabası! Olanlar korku verici!

Finansa geçmeden önce matematikte çalıştığım konu "dalgalar" idi. Bu yüzden başka konulardaki "dalga" kuramları da ilgimi çekiyor. "Kapitalizmin uzun dalgaları" kuramı üzerine de bir miktar kafa yordum.

Tüm gelen sinyaller, önemli şu iki uzun dalganın da sonuna çok yaklaştığımızı gösteriyor.

Bu dalgalardan dışta, ve dolaşıyla daha uzun, olanı "hegemonya" dalgası:

İngiltere' nin hegemonyasına karşı Almanya ve ABD arasında 1870'lerde başlayan savaş, 1914-1945 otuzyil savaşlarından sonra, ABD' nin galibiyetiyle sonuçlandı. Sovyetler Birliği'nin varlığı nedeniyle 1945-1989 arası çift kutuplu olan dünya, Sovyetler Birliği' nin de yardımıyla ABD' nin hegemonyası altında yaşadı.

1989' da olanları biliyoruz. 1991' de de Sovyetler Birliği dağılıp, sözde sosyalizm yıkılınca, dünya tek kutuplu oldu. Fukuyama ve benzerleri bunu kapitalizmin mutlak galibiyeti ve tarihin sonu olarak yorumladılar.

Ne büyük yanılgı!

O gün bu gündür, ABD' nin hegemonyası tehdit altında. AB, Japonya ve Çin, ya da AB ve Japonya/Çin, ABD' ye rakip oldular. Rekabet her geçen gün daha da büyüyor. Örneğin, daha birkaç gün öncesinde Rusya ve Çin stratejik ortaklık iddialarıyla ortaya çıktılar.

Sonuçta, henüz Mehmet Altan durumu kavrayamamış olsa da, Fukuyama bile 1998'de tükürdüğünü yalamak zorunda kaldı! Tarihin bitmediği daha bir görülür oldu. Ya da, zaten görmekte olup da, adları dinazora çıkanlar grubuna katılımlar başladı.

Özetle, ABD' nin hegemonya dönemi sonuna yaklaşıyor görüntüsünde.

Bu arada unutmadan, geleceğe yönelik her öngörü, içinde önemli hata payları da barındırır! Sonuçta, yarın ne olacağını kim biliyor ki?

Birincisinin içinde ve daha kısa olan, ve tekrar eden, ikinci dalga ise, şimdi kafa karıştırmamak için teknik adını vermeyeyim, "genişleme-kriz" dalgası. Bütün sinyaller yaşadığımız son "genişleme-kriz" dalgasının da sonuna yaklaşığımız yönünde.

Kapitalizm, otuzyil savaşları sonrasında, diyelim 1945' de, bu son "genişleme-kriz" dalgasının genişleme ayağını yaşamaya başladı. 1960' larda mutluluk tepe noktasına vardı. Ve bu mutluluk yaklaşık 1968' e kadar sürdü. (Çocukluğumu niye böylesine özlüyorum ki?)

Krizin ne zaman başladığı üzerine bir sürü değişik görüş var. Aslında anlamsız şu, ya da bu yıl dönüm yılı demek ya, ben Samir Amin' in de seçtiği 1968' i dönüm yılı sayıyorum. Başlangıç 1968-1970 arası bir yer olsa gerek.

Kapitalizmin en büyük çelişkisi, bilenler bilir ya, aşırı üretim. Yani, tüketilebileceğinden (daha doğrusu satın alınabileceğinden) fazlasının üretimi. Aslında şöyle bir çevresine bakan ve televizyon reklamlarını seyreden herkes biraz düşünürse, bunu rahatlıkla görebilir.

Bir ikinci önemli sorun da düşen kar oranları. Bu bir yasa değil bence ama şu anda olan o! Yalnızca Türkiye' ye bile baksak, son otuz yılda kar oranlarının düşme nedenlerinden en azından ikisini rahatlıkla görebiliriz:

1) Nedeni ne şekilde açıklanırsa açıklansın, köylerden kentlere olan göç: Köylü nüfusunun kentli nüfusuna oranı sürekli düşüyor. Kentli iş gücü, köylü iş gücüne göre daha pahalı. Kentlileşen köylüler başta ucuz bile olsalar, yine nedenlerini bir kenara bırakırsak, zaman içerisinde pahalılaşıyorlar.

2) Demokrasi değil ama demokratikleşme: Örneğin, Ergin Yıldızoğlu bugün Cumhuriyet' te yazdıklarını 1980'lerde yazıyor olsaydı, o tarihlerde acaba bu adamı hapisten nasıl çıkarabiliriz diye hep birlikte düşünüyor olurduk. Demokratikleşme, bizim gibilerin pastadan daha çok pay istemesini sağlayan bir süreç. Ayrıca, yök Akkuyu' da Nükleer Santral olmasın, yök Can' da Termik Santral istemeyiz, yök Bergama' da Siyanürlü Altın Madenine karşıyız gibi saçmalıklarımıza neden oluyor.

Bu ikisinden daha başka nedenler de sıralamak mümkünse de, zaten çok uzayan bu yazıyı daha da uzatmaya gerek yok.

Düşmekte olan kar oranları ve genişlemekte olan pazarların da sınırlarına dayanması nedeniyle, üretim sürekli güçleşiyor. Dolayısıyla, sermaye üretimden spekülasyona kayıyor. Finansal sermayenin son yirmi yıllık yükselişi bir rastlantı değil yani!

İkinci sonuçta yaşadığımız ve beni bu uyarıyı yazmaya iten tekelleşme. Bu da bir rastlantı değil ve aynı nedenlerden. Daha dün Almanya' nin birinci büyük bankası Deutche Bank' la, üçüncü büyük bankası Dresdner Bank birleşeceklerini açıkladılar. Son birkaç yıldır, buna benzer üç-beş haber çıkıyor günde. Sabancı' nin dedikleri de aşağıda!

Özetle, yaşamakta olduğumuz sermayenin krizden çıkış arayışıdır. Bu çıkışda bedeli de biz ödemek zorundayız.

Bütün bunların ışığında bakıldığında, ister Lenin' in tanımıyla, ister Sweezy' nin tanımıyla olsun, şu anda bize küreselleşme diye yutturulan şey de emperyalizmdir. Yani sermayenin düşen kar oranları ve aşırı üretim sonucu dünya kaynak ve pazarlarını kapışma girişimi. Kim bulduysa "MAİ, MİGA, Tahkim, Kahrolsun Emperyalizm!" sloganını, bin yaşasın!

Yukarıda sözünü ettiğim iki dalganın kesişmeye yaklaştığı dönemlerde, bir yaklaşımla içinde belirsizliği de barındıran dinamik sistemler olan tarihsel sistemlerin, ki kapitalizm de bu tür bir tarihsel sistem, dengesi bozulur. Şu anda bu tür bir dengesizlik yaşıyoruz. Sistemin istikrarı kalmadı. Şu aralar ABD Başkanı Clinton, ABD Hazine Bakanı Summers ve benzerleri ağızlarından istikrar kelimesini hiç düşürmüyor dikkat ederseniz.

Bu tür istikrasızlıklar, ya da denge bozuklukları genellikle kaosa neden oluyor. Şimdi, yeni bir kaosa yaklaşıyoruz çok büyük olasılıkla. Kaos başladığında hazırlıklı olmazsak eğer, bittiğinde kendimizi içinde bulacağımız yeni denge, bizler için üzüntü verici bir denge olabilir.

Bu yüzden, dönüm noktası olarak bir tarih seçmek gerekirse, 30 Kasım' da başlayan hareket, hepimiz için çok önemli. Eğer bu hareketi güçlendirip, Armağan' in deyimiyle, mezar kazıcılık görevimizi yerine getirmezsek, kendimizi içinde bulacağımız bir sonraki denge hepimiz için çok acıklı olabilir.

Bu mezar kazıcılık işinde de sendikalarımıza çok önemli görevler düşüyor. Ben gibi bilimciler, çevreciler, öğrenciler ve bir sürü siyasi parti sizin yanınızdayız. Ama siz harekete geçmezseniz, bizi ezmeleri o kadar kolay ki!

Hepsi bu,

Sabri

++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++

Bu da o evlilik teklifi ile ilgili haber. Cumhuriyet'te bulamadım, burada buldum.

http://bigpara.hurriyet.com.tr/haberler/genel-haberler/sabanci-dan-koc-ve-dogus-a-evlilik-teklifi_ID327815/